Bismillahirrahmanirrahim
|
Her gün bir yerden göçmek ne iyi. Her gün bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş. Dünle beraber gitti, cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. |
Sağ alt panelden hikayeler arası geçiş yapabilirsiniz... |
Mesneviden Motivasyonu Artırıcı Hikayeler 1. Hikaye: Aslan İle Tavşan
2. Hikaye: Fil Neye Benzer 3. Hikaye: Fare İle Kurbağa 4. Hikaye: Emrin Lezzeti 5. Hikaye: Ağıza Kaçan Yılan 6. Hikaye: Üç Öğüt 7. Hikaye: Cahilin Sevgisi 8. Hikaye: Şaşın İnadı 9. Hikaye: Tavus Kuşu İle Karga 10. Hikaye: Fare ile Deve 11. Hikaye: Saraydan Kaçan Doğan 12. Hikaye: Çinlilerin ve Rumların Savaşı 13. Hikaye: Akıllı Balık 14. Hikaye: Aslan, Kurt ve Tilki 15. Hikaye: Halinden Memnun Olmayan Eşek 16. Hikaye: Mecnun lle Devesi 17. Hikaye: Hz. Lokman'ın Sınavı 18. Hikaye: Annenin Neden Öldürdün? 19. Hikaye: Kadının Fendi 20. Hikaye: Ok 21. Hikaye: Hayvanların Dili 22. Hikaye: Nahivci İle Kaptan 23. Hikaye: Fil Yavruları |
Yanlış Anlaşılmaları Ortadan Kaldırmak İçin Bir Not: Hikayeler Mesneviden alınmıştır ama küçük farklılıklar olabilir. Çalışma, motivasyon, inovasyon, yenilik, tasarım gibi konularla ilişkilendirilerek tarafımdan yorumlanmıştır. Yani yazılış ve yorum bakımından orjinal mesneviden farklı olabilir. Kusurumuz varsa affola her zaman düzeltmeye hazırız.
1 - Aslan İle Tavşan ( Çalışmak mı? Tevekkül mü ? )
Çok büyük bir ormanda, çok güçlü bir aslan yaşarmış. Bu aslanın tuttuğunu koparan, gözüpek, mücadeleci bir yapısı varmış. Bu yapısından dolayı o büyük ormanın padişahı olması çok uzun sürmemiş.
Yıllarca ormanı adaletle yönetmiş, tüm ahali barış içinde yaşıyormuş, herkes halinden memnunmuş.
Sinsi tavşan kendince ormanın yeni padişahı olmanın hayalini kuruyormuş. Bu isteğini diğer arkadaşlarına anlattığında arkadaşları onla alay etmişler. ''Sen kimsin, Padişah olmak kim? Aslanın bir kükremesiyle ölürsün sen'' demişler. Siz durun bakalım size kimin güçlü olduğunu göstereceğim demiş.
Tavşan hedefine ulaşmak için ormandaki diğer hayvanlar arasında fitne çıkarmaya başlamış: ''Ya bu aslandan çektiğimiz ne? her gün birimizi yiyor. Bu aslan artık yaşlandı. Padişah olmaya layık değil.'' Ortalıkta soru işaretleri dolaşmaya başlayınca aslanın yanına gider ve;
- ''Padişahım siz artık çok yaşlandınız. Size bir önerim var. Orman ahalisi sizin kudretinizden, azametinizden çok korkar. Siz hiç kendinizi yormayın av içinde hayvanların arkasından koşmayın. Ben bir liste yapayım bu listeden sıra ile hayvanlar önüne gelsinler sizde onları afiyetle yiyin.'' der.
Aslan : - ''Bu işte bir iş var gibi tavşan... Allah bana güç vermiş, keskin pençeler ve diş vermiş. Neden bunları kullanmayayım da senin sözüne inanayım?''
Tavşan: -''Aman padişahım bu işte bir hile olamaz, herkes sizden korkar, ben sizi düşündüğüm için böyle bir öneri verdim. Siz bilirsiniz.'' der.
Aslan gururlanarak: ''Dediklerin aslında çok doğru tavşan herkes benden korkar. Tamam listeni hazırla her acıktığımda o listeden bir hayvanı yiyeceğim. Şu yaşlılığımda padişahlığımın keyfini süreyim, Çalışıp çabalamadan, av peşinde saatlerce beklemeden, koşmadan kolayca yaşayım.'' demiş.
Tavşan listeyi hazırlamış orman ahalisine duyurmuş tabi aslandan korktukları için de ses çıkaramamışlar. Liste sırayla işlemiş. Aslan bir gün ceylan ailesinden bir ceylan, bir gün sülün ailesinden bir sülün, bir gün geyik ailesinden genç bir geyik alıp dilediğince yeyip içiyormuş. Çalışmadan kazanmak çok güzelmiş afferin tavşana diye söyleniyormuş.
Aylar geçmiş, listede sıra tavşanın ailesine geldiğinde, tavşan ailesinden hiçbir tavan aslanın yanına gitmemiş.
Aslan bu duruma çok sinirlenmiş: -''Çok acıktım... Kendi hazırladığı listeye bu küçük tavşan neden uymuyor? Onu bir elime geçirirsen ne yapacağımı biliyorum. Çabuk onu bulun bana.'' demiş.
Tavşan akşama doğru kan ter içinde aslanın yanına çıkagelmiş: -''Aman padişahım, lütfen beni yiyecekseniz yiyin ama benim sözümü bir dinleyin. Başıma çok kötü şeyler geldi.''
Aslan: ''Kendi yaptığın listeye neden uymadın beni aç bıraktın? Seni parçalayacağım.'' demiş.
Tavşan: ''Aman padişahım ormanda çok kötü şeyler oluyor. Ne olur beni dinleyin, siz tehlikedesiniz.'' deyince...
Aslan: ''Titremeyi keste çabuk konuş o zaman küçük tavşan.''
Tavşan: ''Padişahım kendi ailemden listedeki kişiyi çağırdım ve tam size geliyorduk ki; karşıma çok güçlü, genç bir aslan çıktı. Artık sizin yaşlandığınızı buraların padişahının kendisi olduğunu söyledi. Yanımdaki tavşanı yedi ve ''git o yaşlı aslana söyle buraların gerçek sahibi artık benim o yaşlı aslana haddini bildireceğim.'' dedi ve bu olayı size bildirmem için de beni buraya gönderdi.
Aslan iyice sinirlenerek: ''Çabuk o haddini bilmez genç aslana götür beni küçük tavşan. Ona kimin padişah olduğunu göstereceğim'' der.
Tavşan sinsice gülerek: ''Tabi ki götürürüm padişahım. Biraz ormanın dışında bir yer.''
Tavşan önde aslan ve orman ahalisi arkada uzunca bir yürüyüşten sonra...
Tavşan: ''Padişahım geldik. Genç aslanın yuvası ileride artık ben bundan sonra oraya gidemem korkuyorum.'' der.
Aslan: ''Ben şimdi ona gösteririm.'' der ve tavşanın genç aslanın evi diye gösterdiği kuyuya bakar. Kuyuda kendi görüntüsünü görünce bu görüntüyü genç aslanın kendisi sanar ve hemen üzerine yani su dolu kuyunun içine atlar, boğularak ölür.
Orman ahalisi: ''Aaa küçücük tavşan koca aslanı dize getirdi. Demek ki akıl, güçten daha değerli. Bu akıllı tavşan bizim büyük ormanımıza padişah olmaya daha layık'' derler ve sinsi tavşan padişah olur.
Sonuç:
Koskoca ormanın padişahı aslan bile olsak bile, çalışmaz isek kuyunun dibini buluruz. Kader inancımıza göre önce ÇALIŞMAK sonra tevekkül gelir. Hz. Muhammet : ''Sen deveni sağlam bir kazığa bağla, gerisini Allah'a bırak.'' demiştir. Kuran da necm suresi 39. ayette Allah şöyle der: Diyanet İşleri Başkanlığı: İnsan için ancak çalıştığı vardır. Bu hikayede aslan Allah'ın kendine verdiği pençe ve sivri dişlerini kullanmak yerine, tavşanın pohpohlaması ile kendi namına güvendi ve kuyunun dibini boylayarak orman ahalisinin maskarası oldu.
Dünyada her varlığın çalışması ayrı ayrıdır. Aslan av yaparak çalışır, bukalemun saklanarak çalışır, karınca taşıyarak çalışır, arı üreterek çalışır insan ise BÜYÜK SINAV için çalışır. Bu ayrı ayrı çalışmaların hepsinde hedef aynıdır; -Var olma Savaşı- Bu varolma savaşında en iyi örneklerimiz yine atalarımızdan gelmektedir.
Atalarımız büyük imparatorlukları nasıl kurdu? İşte bu ata sözündeki mantıkla: ''Bir mıh, bir nalı kurtarır, bir nal bir atı kurtarır, bir at bir komutanı kurtarır, bir komutan bir vatanı kurtarır.'' Yani önce çalıştı, sonra tevekkül etti ve tevekkülünde bir samimiyet doğdu. Bir nalbant en iyi şekilde atları nalladı. Bir seyis atları en iyi şekilde yetiştirdi. Bir komutan en iyi şekilde vatanını savundu. Nalbant, çalışmadan tevekkül etseydi. Deseydi ki: ''ya ne olacak bir mıhtan onuda çakmayalım.'' kendi işini savsaklamış olurdu. Demek ki çalışmadan tevekkül etmek zaten tevekkül değildir, tevekkülle hiç ilgisi olmayan bir durumdur. Çünkü çalışmadan yapılan tevekkülde bir samimiyet yoktur. ''Vatanını en çok seven işini en iyi şekilde yapandır.'' Mantalitesi ile çalışan atalarımız ayette olduğu gibi cüzi iradelerini kullanarak kaderlerini belirlemeye çalıştılar. Taki kendini akıllı sanan bir tavşana kanana kadar.
Kendini akıllı sanan tavşan padişah olmasına oldu ama çok geçmeden yırtıcı hayvanlar onu dinlememeye başladılar. Tüm yırtıcılar ormanda terör estirmeye başladı. Orman ahalisi keşke aslan kuyunun dibini boylamasaydı. Aslan gitti, huzurumuz kalmadı dediler. Akıl her zaman üstün değilmiş hatta sinsilik akıllı olmak değilmiş demeye başladılar. Selçuklu ve Osmanlı imparatorluğu dünyayı hikayedeki aslan gibi yıllarca adaletle yönetti. Devlet işlerinde ne zaman işleri savsaklama, rüşvet olayı meydana geldi o zaman koskaca imparatorluklar yıkıldı. (Aslanın tavşana kanması gibi) ve sonuç dünyanın her yerinde SAVAŞ... Osmanlıyı türlü oyunlarla yıkıp kendini akıllı sananlar kendi sonlarını hazırladı.
Tarihe baktığımızda tüm çağlar üzerine eklenerek; ilkçağda toplayıcılık yapmak çalışmak sayılıyordu. Ortaçağa baktığımızda tarım yapmak çalışmak sayılıyordu. Yeniçağa baktığımızda keşfetmek işin içine girdi. Yakınçağa baktığımızda üretmek işin içine girdi. Kavram Çağına yani günümüzün çalışma mantığına geldiğimizde; kendini yenileme, inovasyon, özgün tasarımlar gibi olgular ön plana çıkmaktadır. Yani ülkesini en fazla sevenler kendi mesleğini yapmanın yanında mesleğinde kendini ve ülkesini öne geçirecek yaratıcı tasarımlar yapmak için uğraşan kişilerdir. Özgün ve işe yarar fikirlerini hayata geçiren kişiler, kuruluşlar ve devletler ayakta kalabileceklerdir. Diğerleri tavşan akıllı gelişmiş! ülkelerin türlü sinsilikleri ile böl, parçala yönet mantığı ile parçalanacaklardır ve şu andaki verilere göre dünyada 193 ülke vardır.
Yıllarca ormanı adaletle yönetmiş, tüm ahali barış içinde yaşıyormuş, herkes halinden memnunmuş.
Sinsi tavşan kendince ormanın yeni padişahı olmanın hayalini kuruyormuş. Bu isteğini diğer arkadaşlarına anlattığında arkadaşları onla alay etmişler. ''Sen kimsin, Padişah olmak kim? Aslanın bir kükremesiyle ölürsün sen'' demişler. Siz durun bakalım size kimin güçlü olduğunu göstereceğim demiş.
Tavşan hedefine ulaşmak için ormandaki diğer hayvanlar arasında fitne çıkarmaya başlamış: ''Ya bu aslandan çektiğimiz ne? her gün birimizi yiyor. Bu aslan artık yaşlandı. Padişah olmaya layık değil.'' Ortalıkta soru işaretleri dolaşmaya başlayınca aslanın yanına gider ve;
- ''Padişahım siz artık çok yaşlandınız. Size bir önerim var. Orman ahalisi sizin kudretinizden, azametinizden çok korkar. Siz hiç kendinizi yormayın av içinde hayvanların arkasından koşmayın. Ben bir liste yapayım bu listeden sıra ile hayvanlar önüne gelsinler sizde onları afiyetle yiyin.'' der.
Aslan : - ''Bu işte bir iş var gibi tavşan... Allah bana güç vermiş, keskin pençeler ve diş vermiş. Neden bunları kullanmayayım da senin sözüne inanayım?''
Tavşan: -''Aman padişahım bu işte bir hile olamaz, herkes sizden korkar, ben sizi düşündüğüm için böyle bir öneri verdim. Siz bilirsiniz.'' der.
Aslan gururlanarak: ''Dediklerin aslında çok doğru tavşan herkes benden korkar. Tamam listeni hazırla her acıktığımda o listeden bir hayvanı yiyeceğim. Şu yaşlılığımda padişahlığımın keyfini süreyim, Çalışıp çabalamadan, av peşinde saatlerce beklemeden, koşmadan kolayca yaşayım.'' demiş.
Tavşan listeyi hazırlamış orman ahalisine duyurmuş tabi aslandan korktukları için de ses çıkaramamışlar. Liste sırayla işlemiş. Aslan bir gün ceylan ailesinden bir ceylan, bir gün sülün ailesinden bir sülün, bir gün geyik ailesinden genç bir geyik alıp dilediğince yeyip içiyormuş. Çalışmadan kazanmak çok güzelmiş afferin tavşana diye söyleniyormuş.
Aylar geçmiş, listede sıra tavşanın ailesine geldiğinde, tavşan ailesinden hiçbir tavan aslanın yanına gitmemiş.
Aslan bu duruma çok sinirlenmiş: -''Çok acıktım... Kendi hazırladığı listeye bu küçük tavşan neden uymuyor? Onu bir elime geçirirsen ne yapacağımı biliyorum. Çabuk onu bulun bana.'' demiş.
Tavşan akşama doğru kan ter içinde aslanın yanına çıkagelmiş: -''Aman padişahım, lütfen beni yiyecekseniz yiyin ama benim sözümü bir dinleyin. Başıma çok kötü şeyler geldi.''
Aslan: ''Kendi yaptığın listeye neden uymadın beni aç bıraktın? Seni parçalayacağım.'' demiş.
Tavşan: ''Aman padişahım ormanda çok kötü şeyler oluyor. Ne olur beni dinleyin, siz tehlikedesiniz.'' deyince...
Aslan: ''Titremeyi keste çabuk konuş o zaman küçük tavşan.''
Tavşan: ''Padişahım kendi ailemden listedeki kişiyi çağırdım ve tam size geliyorduk ki; karşıma çok güçlü, genç bir aslan çıktı. Artık sizin yaşlandığınızı buraların padişahının kendisi olduğunu söyledi. Yanımdaki tavşanı yedi ve ''git o yaşlı aslana söyle buraların gerçek sahibi artık benim o yaşlı aslana haddini bildireceğim.'' dedi ve bu olayı size bildirmem için de beni buraya gönderdi.
Aslan iyice sinirlenerek: ''Çabuk o haddini bilmez genç aslana götür beni küçük tavşan. Ona kimin padişah olduğunu göstereceğim'' der.
Tavşan sinsice gülerek: ''Tabi ki götürürüm padişahım. Biraz ormanın dışında bir yer.''
Tavşan önde aslan ve orman ahalisi arkada uzunca bir yürüyüşten sonra...
Tavşan: ''Padişahım geldik. Genç aslanın yuvası ileride artık ben bundan sonra oraya gidemem korkuyorum.'' der.
Aslan: ''Ben şimdi ona gösteririm.'' der ve tavşanın genç aslanın evi diye gösterdiği kuyuya bakar. Kuyuda kendi görüntüsünü görünce bu görüntüyü genç aslanın kendisi sanar ve hemen üzerine yani su dolu kuyunun içine atlar, boğularak ölür.
Orman ahalisi: ''Aaa küçücük tavşan koca aslanı dize getirdi. Demek ki akıl, güçten daha değerli. Bu akıllı tavşan bizim büyük ormanımıza padişah olmaya daha layık'' derler ve sinsi tavşan padişah olur.
Sonuç:
Koskoca ormanın padişahı aslan bile olsak bile, çalışmaz isek kuyunun dibini buluruz. Kader inancımıza göre önce ÇALIŞMAK sonra tevekkül gelir. Hz. Muhammet : ''Sen deveni sağlam bir kazığa bağla, gerisini Allah'a bırak.'' demiştir. Kuran da necm suresi 39. ayette Allah şöyle der: Diyanet İşleri Başkanlığı: İnsan için ancak çalıştığı vardır. Bu hikayede aslan Allah'ın kendine verdiği pençe ve sivri dişlerini kullanmak yerine, tavşanın pohpohlaması ile kendi namına güvendi ve kuyunun dibini boylayarak orman ahalisinin maskarası oldu.
Dünyada her varlığın çalışması ayrı ayrıdır. Aslan av yaparak çalışır, bukalemun saklanarak çalışır, karınca taşıyarak çalışır, arı üreterek çalışır insan ise BÜYÜK SINAV için çalışır. Bu ayrı ayrı çalışmaların hepsinde hedef aynıdır; -Var olma Savaşı- Bu varolma savaşında en iyi örneklerimiz yine atalarımızdan gelmektedir.
Atalarımız büyük imparatorlukları nasıl kurdu? İşte bu ata sözündeki mantıkla: ''Bir mıh, bir nalı kurtarır, bir nal bir atı kurtarır, bir at bir komutanı kurtarır, bir komutan bir vatanı kurtarır.'' Yani önce çalıştı, sonra tevekkül etti ve tevekkülünde bir samimiyet doğdu. Bir nalbant en iyi şekilde atları nalladı. Bir seyis atları en iyi şekilde yetiştirdi. Bir komutan en iyi şekilde vatanını savundu. Nalbant, çalışmadan tevekkül etseydi. Deseydi ki: ''ya ne olacak bir mıhtan onuda çakmayalım.'' kendi işini savsaklamış olurdu. Demek ki çalışmadan tevekkül etmek zaten tevekkül değildir, tevekkülle hiç ilgisi olmayan bir durumdur. Çünkü çalışmadan yapılan tevekkülde bir samimiyet yoktur. ''Vatanını en çok seven işini en iyi şekilde yapandır.'' Mantalitesi ile çalışan atalarımız ayette olduğu gibi cüzi iradelerini kullanarak kaderlerini belirlemeye çalıştılar. Taki kendini akıllı sanan bir tavşana kanana kadar.
Kendini akıllı sanan tavşan padişah olmasına oldu ama çok geçmeden yırtıcı hayvanlar onu dinlememeye başladılar. Tüm yırtıcılar ormanda terör estirmeye başladı. Orman ahalisi keşke aslan kuyunun dibini boylamasaydı. Aslan gitti, huzurumuz kalmadı dediler. Akıl her zaman üstün değilmiş hatta sinsilik akıllı olmak değilmiş demeye başladılar. Selçuklu ve Osmanlı imparatorluğu dünyayı hikayedeki aslan gibi yıllarca adaletle yönetti. Devlet işlerinde ne zaman işleri savsaklama, rüşvet olayı meydana geldi o zaman koskaca imparatorluklar yıkıldı. (Aslanın tavşana kanması gibi) ve sonuç dünyanın her yerinde SAVAŞ... Osmanlıyı türlü oyunlarla yıkıp kendini akıllı sananlar kendi sonlarını hazırladı.
Tarihe baktığımızda tüm çağlar üzerine eklenerek; ilkçağda toplayıcılık yapmak çalışmak sayılıyordu. Ortaçağa baktığımızda tarım yapmak çalışmak sayılıyordu. Yeniçağa baktığımızda keşfetmek işin içine girdi. Yakınçağa baktığımızda üretmek işin içine girdi. Kavram Çağına yani günümüzün çalışma mantığına geldiğimizde; kendini yenileme, inovasyon, özgün tasarımlar gibi olgular ön plana çıkmaktadır. Yani ülkesini en fazla sevenler kendi mesleğini yapmanın yanında mesleğinde kendini ve ülkesini öne geçirecek yaratıcı tasarımlar yapmak için uğraşan kişilerdir. Özgün ve işe yarar fikirlerini hayata geçiren kişiler, kuruluşlar ve devletler ayakta kalabileceklerdir. Diğerleri tavşan akıllı gelişmiş! ülkelerin türlü sinsilikleri ile böl, parçala yönet mantığı ile parçalanacaklardır ve şu andaki verilere göre dünyada 193 ülke vardır.
2 - Fil Neye Benzer ?
Eski zamanlarda bir efendi kölelerini sınamak için Hindistan’dan bir fil getirir bu fili ahıra koyar ve ahırında kapılarını pencerelerini kapatarak karanlıklaştırır.
Sonra sırasıyla Kölelerini File dokundurur.
Sonra kölelerine tek tek sorar: Fil Neye Benzer?
1. Köle filin hortumuna dokunduğu için ‘’fil bir hortumdur.’’ der
2. Köle filin bacaklarına dokunduğu için ‘’fil bir sütundur.’’ der
3. Köle filin kulağına dokunduğu için ‘’fil bir yelpazedir.’’ der
Fikirlerinde ayrılığa düştükleri için kavgaya başlarlar
Daha sonra efendileri onları uyarır: ‘’ Bırakın kavgayı aslında hepinizin dediği doğru bunlar filin parçaları’’ der ve ahırın pencerelerini açar
Ahırın pencereleri açıldığında birde bakarlar ki fil bu parçalardan oluşan bambaşka bir şey. Birbirlerini kırdıkları için kavga ettikleri için kendilerinden utanırlar ve birbirlerine özür dilerler.
‘’İşte insan çoğu zaman parçaya veya sadece bütüne takılırsa hata yapar. Hz Mevlana dünyada çıkan savaşların da sebebini bu mantığa bağlıyor. İşte herkesin dilinde dolanan ''Haritanın Bütününü Görebilmek'' teriminin açıklaması budur. Bütünü ve parçayı ayrı ayrı aynı anda görebilenler hata yapmazlar. Bu kişiler gerçek ''Alim'' İnsanlardır.
Sonra sırasıyla Kölelerini File dokundurur.
Sonra kölelerine tek tek sorar: Fil Neye Benzer?
1. Köle filin hortumuna dokunduğu için ‘’fil bir hortumdur.’’ der
2. Köle filin bacaklarına dokunduğu için ‘’fil bir sütundur.’’ der
3. Köle filin kulağına dokunduğu için ‘’fil bir yelpazedir.’’ der
Fikirlerinde ayrılığa düştükleri için kavgaya başlarlar
Daha sonra efendileri onları uyarır: ‘’ Bırakın kavgayı aslında hepinizin dediği doğru bunlar filin parçaları’’ der ve ahırın pencerelerini açar
Ahırın pencereleri açıldığında birde bakarlar ki fil bu parçalardan oluşan bambaşka bir şey. Birbirlerini kırdıkları için kavga ettikleri için kendilerinden utanırlar ve birbirlerine özür dilerler.
‘’İşte insan çoğu zaman parçaya veya sadece bütüne takılırsa hata yapar. Hz Mevlana dünyada çıkan savaşların da sebebini bu mantığa bağlıyor. İşte herkesin dilinde dolanan ''Haritanın Bütününü Görebilmek'' teriminin açıklaması budur. Bütünü ve parçayı ayrı ayrı aynı anda görebilenler hata yapmazlar. Bu kişiler gerçek ''Alim'' İnsanlardır.
3 - Fare İle Kurbağa
Düzenlemek için buraya tıklayın.
4 - Emrin Lezzeti
5 - Ağıza Kaçan Yılan
6 - Üç Öğüt
7 - Cahilin Sevgisi
8 - Şaşın İnadı
9 - Tavus Kuşu İle Karga
Düzenlemek için buraya tıklayın.
10 - fare İle Deve
Düzenlemek için buraya tıklayın.
11 - Saraydan Kaçan Doğan
Düzenlemek için buraya tıklayın.
12 - Çin ve Rumların Savaşı
13 - Akıllı Balık
14 - Aslan, Kurt ve Tilki
15 - Halinden Memnun Olmayan Eşek
16 - Mecnun İle Devesi
17 - Hz. Lokman'ın Sınavı
18 - Anneni Neden Öldürdün? (Bataklığı Kurutmak)
Düzenlemek için buraya tıklayın.
19 - Kadının Fendi
20 - Ok
21 - Hayvanların Dilinden Anlamalı mı?
HADDİNİ AŞMANIN ZARARI
(Hayvanların dilinden anlamalı mı?)
Bir gün adamın biri Mûsa peygambere geldi:
-Ya Mûsa, ne olur duâ et de ben hayvanların dilinden anlayayım ve bundan kendime hisseler çıkararak daha iyi bir insan olayım, dedi. Hz. Mûsa:
-Yürü, işine git, kaldıramayacağın yükün altına girme, bu hâlin senin için daha hayırlıdır” dedi.
Adam dinlemedi, ısrar etti:
-Ya Mûsa, ne olur hiç değilse kapımda yatan köpekle horozun dilini anlayayım” dedi.
Adamın ısrarı karşısında Mûsa (as) her ne kadar bundan vazgeçmesi için uğraştıysa da, adam ısrar etti. Bunun üzerine Hz. Mûsa bu konuda onun için duâda bulundu. Adam sevinerek evine döndü. Ertesi sabah hizmetçisi evin avlusunda sofrayı kurarken bir parça ekmek fırlayıp düştü. Horoz koşarak bunu kaptı. Köpek onun davranışına kızdı:
-Be horoz, bu yaptığın doğru mu? Sen buğday da yiyebilirsin, arpa da. Mısır da yiyebilirsin, başka küçük taneleri de. Bense bu kapıda ekmekten başka bir şey yeme imkânına sâhip değilim, neden benim rızkımı kapıyorsun? dedi.
Horoz cevap verdi:
-Haklısın fakat hiç tasalanma, yarın bizim ev sahibinin eşeği ölecek, sen de böylece karnını iyice doyurursun, dedi.
Bunu duyan adam, hemen eşeği pazara götürerek sattı. Ertesi sabah da bakalım köpekle horoz ne konuşacaklar diye onları izlemeye başladı.
Köpek horoza sitem ediyordu:
-Yahu horoz kardeş, hani eşek ölecekti, biz de karnımızı doyuracaktık, ne oldu? diyordu.
Horoz: “Eşek ölmesine öldü, lâkin başka yerde; çünkü sahibimiz onu sattı. Fakat sen hiç merak etme, yarın at ölecek, o zaman daha büyük ziyafete konacaksın” dedi.
Bunu duyan adam ahıra koştu, atı aldığı gibi pazara götürüp sattı. Sevinerek evine döndü: “Bu hayvanların dilini öğrenmek çok iyi oldu, böylece zarardan kurtuldum” diye düşünüyordu.
Ertesi sabah, acaba bugün ne konuşacaklar diye köpekle horozun yanına yaklaştı. Köpek yine horoza kızıyordu:
-Yahu horoz, bu sefer de dediğin çıkmadı, yoksa sen de mi yalana başladın?” dedi.
Horoz: “Hayır, ben yalan söylemedim, at ölecekti lâkin sahibimiz onu da sattı. Fakat merak etme, yarın onun çok değerli hizmetçisi ölecek, o zaman onun hayrına yemekler, helvalar verilecek, hepimiz doyacağız” dedi.
Bunu duyan adam hiç vakit kaybetmeden hizmetçisini götürüp sattı. .
Adam, “Bu horozla köpeğin dilini öğrenmem iyi oldu. Böylece pek çok zarardan kurtuldum” diye düşünerek sevindi ve ertesi gün yine köpekle horozun konuşmalarına kulak verdi. Köpek bu defa çok kızgındı:
-Yalancı horoz! diyordu, hani hizmetçi ölecek bu sayede karnımız doyacaktı, günlerdir beni yalanlarınla avutup duruyorsun, bu sana yakışır mı?”Horoz:
-Ben yalancı değilim ve yalan söylemem. . Köle gerçekten öldü, lâkin burada değil, başka yerde. Çünkü sahibimiz onu sattı. Fakat hiç iyi etmedi. Çünkü bu sefer sıra kendine geldi. Zira ilkin kazâ-belâ eşeğe gelecek, böylece sahibimiz kurtulmuş olacaktı. Eşeği satınca, onun yerine ata geldi; atı da satınca köleye geldi. Köleyi de sattığından belâ ona gelecek. Sıra kendisinde, yarın sahibimiz ölecek, o sayede hepimiz doyacağız” dedi.
Bunu duyan adam ah vah etti, başını yerlere vurdu, ama iş işten geçmişti. (Mesnevî, III, beyit: 3266 vd. )
(Hayvanların dilinden anlamalı mı?)
Bir gün adamın biri Mûsa peygambere geldi:
-Ya Mûsa, ne olur duâ et de ben hayvanların dilinden anlayayım ve bundan kendime hisseler çıkararak daha iyi bir insan olayım, dedi. Hz. Mûsa:
-Yürü, işine git, kaldıramayacağın yükün altına girme, bu hâlin senin için daha hayırlıdır” dedi.
Adam dinlemedi, ısrar etti:
-Ya Mûsa, ne olur hiç değilse kapımda yatan köpekle horozun dilini anlayayım” dedi.
Adamın ısrarı karşısında Mûsa (as) her ne kadar bundan vazgeçmesi için uğraştıysa da, adam ısrar etti. Bunun üzerine Hz. Mûsa bu konuda onun için duâda bulundu. Adam sevinerek evine döndü. Ertesi sabah hizmetçisi evin avlusunda sofrayı kurarken bir parça ekmek fırlayıp düştü. Horoz koşarak bunu kaptı. Köpek onun davranışına kızdı:
-Be horoz, bu yaptığın doğru mu? Sen buğday da yiyebilirsin, arpa da. Mısır da yiyebilirsin, başka küçük taneleri de. Bense bu kapıda ekmekten başka bir şey yeme imkânına sâhip değilim, neden benim rızkımı kapıyorsun? dedi.
Horoz cevap verdi:
-Haklısın fakat hiç tasalanma, yarın bizim ev sahibinin eşeği ölecek, sen de böylece karnını iyice doyurursun, dedi.
Bunu duyan adam, hemen eşeği pazara götürerek sattı. Ertesi sabah da bakalım köpekle horoz ne konuşacaklar diye onları izlemeye başladı.
Köpek horoza sitem ediyordu:
-Yahu horoz kardeş, hani eşek ölecekti, biz de karnımızı doyuracaktık, ne oldu? diyordu.
Horoz: “Eşek ölmesine öldü, lâkin başka yerde; çünkü sahibimiz onu sattı. Fakat sen hiç merak etme, yarın at ölecek, o zaman daha büyük ziyafete konacaksın” dedi.
Bunu duyan adam ahıra koştu, atı aldığı gibi pazara götürüp sattı. Sevinerek evine döndü: “Bu hayvanların dilini öğrenmek çok iyi oldu, böylece zarardan kurtuldum” diye düşünüyordu.
Ertesi sabah, acaba bugün ne konuşacaklar diye köpekle horozun yanına yaklaştı. Köpek yine horoza kızıyordu:
-Yahu horoz, bu sefer de dediğin çıkmadı, yoksa sen de mi yalana başladın?” dedi.
Horoz: “Hayır, ben yalan söylemedim, at ölecekti lâkin sahibimiz onu da sattı. Fakat merak etme, yarın onun çok değerli hizmetçisi ölecek, o zaman onun hayrına yemekler, helvalar verilecek, hepimiz doyacağız” dedi.
Bunu duyan adam hiç vakit kaybetmeden hizmetçisini götürüp sattı. .
Adam, “Bu horozla köpeğin dilini öğrenmem iyi oldu. Böylece pek çok zarardan kurtuldum” diye düşünerek sevindi ve ertesi gün yine köpekle horozun konuşmalarına kulak verdi. Köpek bu defa çok kızgındı:
-Yalancı horoz! diyordu, hani hizmetçi ölecek bu sayede karnımız doyacaktı, günlerdir beni yalanlarınla avutup duruyorsun, bu sana yakışır mı?”Horoz:
-Ben yalancı değilim ve yalan söylemem. . Köle gerçekten öldü, lâkin burada değil, başka yerde. Çünkü sahibimiz onu sattı. Fakat hiç iyi etmedi. Çünkü bu sefer sıra kendine geldi. Zira ilkin kazâ-belâ eşeğe gelecek, böylece sahibimiz kurtulmuş olacaktı. Eşeği satınca, onun yerine ata geldi; atı da satınca köleye geldi. Köleyi de sattığından belâ ona gelecek. Sıra kendisinde, yarın sahibimiz ölecek, o sayede hepimiz doyacağız” dedi.
Bunu duyan adam ah vah etti, başını yerlere vurdu, ama iş işten geçmişti. (Mesnevî, III, beyit: 3266 vd. )